21 Temmuz 2010 Çarşamba

Kelimeler Uçuşup Gidiyor, Yazacak Birşey Yok...



Kaçıyor musun aşktan hala, koşup insandan insana?
Hayatı bırakıp tabağında, boşver mi diyorsun kanasın
İçin acıyor mu hiç bazı bazı, cesur musun gözünü kapattığında?
Sımsıkılar mı kırpıyor musun, boşver mi diyorsun kanasın?

Biliyorum artık çok zor çok, kuracak yeni bir hikayem yok.
Yine de uğraşıyorum rastgele bu eskimiş kelimelerle...

Yavaşlıyor ama durmuyor dünya, zaman kimseden değilken yana.
Gitmiş herkes evlerimiz bomboş, boşver mi diyorsun kanasın.
Batmadık ama su alıyoruz hala, hissetmeden basıp toprağa,
Tuz basmadan yaralarıma, boşver mi diyorsun kanasın.

Biliyorum artık çok zor çok, kuracak yeni bir hikayem yok.
Yine de uğraşıyorum rastgele bu eskimiş kelimelerle...

Alt üst olmuş coğrafyanda, cebinde bozuk paralarınla
Kendi mezarına selam durup, boşver mi diyorsun kanasın.

Teoman

(Foto Alıntıdır)

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Ennnnfesss Bir Sütlaç Yaptım (Sanırım)


Yeniden ve bu kez açık bir renge boyanmış, dip köşe temizlenmiş terrrtemiz bir evde oturup keyif yapmak süper birşeymiş yahu :) Bir önceki postta da da dediğim gibi, bu keyfin %90'ını anneciğime borçluyum.
Benim tatlılarla pek aram yoktur. Hele de sütlaç, muhallebi falan hiç yemedim. Çünkü zaten sütü sevmem. Bir damla bile anne sütü almamışım. Hayatım boyunca içtiğim süt miktarı da bir su bardağını geçmez sanırım. Çok yemek seçerim ben. Yumurtayı, sütü, soğanı ve daha birçok şeyi ağzıma sürmem :( Çok denedim ama midem bulanıyor, yiyemiyorum.


Annem gitmeden önce eşim seviyor diye sütlaç da yapıp öyle gitmişti. Benim aksime eşim litre litre süt içer maşallah. Sütlaçları da löp löp mideye indirdi tabi :D Kayınpederim de çok sever, onun için iki kase ayırmıştım. Geçen akşam bize geldiğinde ikram ettim ve bayıldı. Adamın yüzü güldü valla keyiften :D Dün de kayınpederim, görümcem ve kaynımlar evlendiğimizden beri herkesin aklında olan ama bir türlü gerçekleştiremediğimiz, terasımızda mangal keyfi aktivitesi için bize geldiler. Kayınpederime, yemek çeşidi oalrak zöel istediği birşey olup olmadıgını ısrarla sorduktan sonra "Zahmet olmazsa sütlaç yapıver madem" cevabını alınca benim etekler tutuştu :)


Çünkü hiç sütlaç yapmamıştım. Hemen yine acil servisi yani annemi aradım :) Onun sütlaç tarifini aldım. Portakal ağacına bir göz attım. Sonra becerikli arkadaşım ümmühan'a da fikir danıştım. O da bana sütlacın kıvamını pek tutturamadığını söyleyince iyice telaş yaptım. Yani o bile bu kadar enfes yemekler yapıyorken sütlacı tutturamıyorsa benimki kimbilir nasıl olurdu :S Ama emir büyük yerdendi, yapmak gerekirdi :D Ya Allah Bismillah dedim ve sıvadım kollarıııı.....

Malzemeler:

- 1,5 çay bardağı pirinç
- 1 litre su
- 1 Litreden biraz fazla süt
- 2-2,5 su bardağı toz şeker
- 1 pakket vanilya
- 2 yemek kaşığı nişasta yada pirinç unu
- Yaklaşık bir tatlı kaşığı tuz

Yapılışı:

Pirinçleri yıkadıktan sonra 1 litre suyla beraber kaynatıyoruz. Pirinçler yumuşayıp suyunu çekmesine yakın tuzu ekliyoruz. Daha sonra sütü de ilave edip tekrar kaynatıyoruz. Kaynamaya başlayınca, nişastaya biraz su ekleyip pirinçli süte karıştırıyoruz. Bu esnada şekeri de ilave edip bir iki taşım daha kaynatıyoruz. Ocaktan almaya yakın bir paket vanilyayı da ekleyip 2-3 dakika sonra ocağın altını kapatıyoruz. Kaselere paylaştırıp soğumaya bırakıyoruz. Soğuduktan sonra üstlerine tarçın serpiştirip buzdolabında bekliyor, canımız isteyince yiyoruz :D


İşte böyleeee. Benim her zamanki deneğim olan eşim, sütlacımı yiyince "Anneninkinden bile güzel olmuş" dediiiii :) Ayy bi sevindim bi sevindimm :) Gerçi belki de bana mora olsun diye demiştri bilemiyorum. Ama ben de hiç kurcalamadım, tekrar sormadım, hazır güzel bir cevap almışken :D
Bu arada, sütlacı nescafe fincanlarında servis ettim ben. Güzel de oldugunu düşünüyorum. Misafirlerim de beğendiler sağolsunlar.
Hadi bakalım, siz de denerseniz beni anarsınız :P Afiyet olsuuuunn.

6 Temmuz 2010 Salı

Evim Evim Güzel Evim :)


Oyyyyy ne kadar da uzun zaman olmuş yahu yazmayalı. Ama valla da billa da meşguldüm. Bloga ekleyebileceğim hiçbir şey olmadı hayatımda :) Öööyle evden işe, işten eve gittim geldim gittim geldim. Yemek falan yapmayı bırakalı da uzun zaman oldu zaten :P Ayy tamam tembel bir ev hanımıyım ben :D Yani aslında yapsam yaparım ama ben eve gidince dinlenmeyi tercih ediyorum. Bi makarna yap yada iki yumurta kır, olmadı kahvaltılık ye. O da olmazsa pizza söyle gitsin. Bizim yemek alışkanlığı bu şekilde bir- iki aydır :) Utanıyorum valla bunları söylerken ama geçerli sebeplerim var ayolll :D
Eşimin teyzesi, alt katımızdaki evini tadilatlarla güzelleştirirken biz de epey bi heveslendik ve birkaç değişikliğe karar verdik. Hazır eşim de tatildeyken halledelim dedik ve evin rengini değiştirdik. Önceden pembeydi. Ben pembeyi pek severim. Gerçi bu aralar biraz soğudum. Koltuklar pembe, ev pembe, tüller pembeli falan derken bıkmıştık açıkcası iyice. Ve krem rengi yapalım dedik. Bizim ev çatı katı. Azıcık karanlığımsı. Krem rengi yapınca hem daha aydınlık oldu hem de daha ferah oldugundan dolayı büyük gibi göründü.

Evlendikten sonra ilk kez badana yaptırdık. Gerçi zaten 2,5 yıl oldu evleneli. Normalde kaç yılda bir yaptırılır bilmiyorum aslında :D Evlenmeden önce ev işiyle falan pek ilgim olmadıgı için bu badana işinin bu kadar da zor oldugunu hiç bilmiyordum. Ustaların boyamaya başladıkları günün akşamı eve gelince "abbbooooowww" deyip oldugum yere bi çöktüm :D Anam ben bu işlerin altından nasıl kalkıciğiim, nasıl temizliyciğim bu evi, nasıl yerleştiriciiiz diye diye kendimi yedim bitirdim. Ve sonra acil yardım numarasını çevirdim. Yani annemin numarasını :D "Anneeeeee evimi mahvetmişler, lütfen geeeel!" diye yalvarınca, her zamanki gibi imdadıma yetişti garibim annem :D
Sevgili patronum da izin verdi sağolsun. Sildik süpürdük, eşyaları yerleştirdik. Gözüm gönlüm açıldı.

Atılacak birsürü şey çıktı yine, onları attık. Dip köşe heryeri sildik süpürdük. Birkaç posta çamaşır yıkadık. Kitaplarımızı düzenledik. Başımın belası ıvır zıvır küçük incik cıncık oyuncakları da sağa sola serpiştirdik. Eşim böyle şeyleri çok seviyor fakat ben hoşlanmıyorum. Hem çok tozlanıyorlar hem de tozu alınacak bir sürü şey olmuş oluyor ortalıkta :) Elimden gelse ihtiyaç harici hiçbirşeyi bulundurmayacağım evimde. Çiçekler, çerçeveler, oyuncaklar, biblolar... Hepsini at gitsin :) Masanın sehpanın vs üstünde hiçbirşey olmasın ki kırk yılda bir toz alasım geldiğinde şöyle bir silip geçeyim heryeri. Herşeyi tek tek indirip sonra tekrar dizme işi olmasın bir de.
İşte bu sıralar hayatımdaki tek atraksiyon bu oldu efenim :) Onu da annemin yardımıyla atlattık. Artık sizinle bir daha ne zaman bu blogda görüşürüz bilemem :D Ama bir dahaki badanaya kadar bekletmem sizi merak etmeyin :) Bu aralar üç-beş yere gidesimiz var ama her zamanki gibi iptal etmeyiz de bloga malzeme çıkar inşallah :D Hadi bakalım, ben kalkayım da bir çorba bari koyayım, o pişerken tertemiz evimde ayaklarımı şöööyle bi uzatıp TV'de zapping yapıp karpuz yiyeyim :D Ve şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Bütün gün ev işi yapıyor olsan bile haftaiçi evde olmak süppper birşeymiş! İhtiyacı olmamasına rağmen illa da çalışacam diye tutturan kadınların aklına şaşıyorum :) Oturun evinizde keyif çatın, yardım derneklerinde falan gönüllü olarak birşeyler yapın, kendinizi geliştirebileceğiniz kurslara gidin, topluma faydalı olun. Ve ihtiyacınız olmadıgı halde çalışarak, sizin yerinize o görevde çalışabilecek maddi ihtiyacı olan birinin ekmeğine de mani olmayın. Tabi bu benim için de geçerli. Kızım sana söylüyorum, kirazzade sen anla. Yok yok, mesaj falan vermek bana göre değil, iğneyi önce kendime batırıp da geleyim ben. Hadi görüşmek üzere...