31 Ocak 2011 Pazartesi

Offff Şu Lezzete Bi Bakın Hele :)

Herşey doğaçlama bir şekilde gelişti ve oldu bitti :)
Evde oldugum günlerden biriydi. Malum, haftaiçi pek yemekle uğraşmaya vaktim olmuyor. Olsa da canım istemiyor :P Canım istese bile, kolay yemeklere yöneliyorum hemen. Tembelim biliyorum, hiç inkar etmedim, gelmeyin üzerime :D Eşim tam bir etobur oldugu için genelde o kolay yemeklerden pek hoşlanmıyor :) Benim de etle uğraşasım gelmiyor hiç. Aslında etle de yapılabilen kolay yemekler var ama ne bileyim işte gözümde çok büyüyor sanki etin hazırlanması pişmesi vs. Tavuklu yemekler, tavuk çabuk piştiği için daha çok tercih sebebimiz oluyor. Ama tabi sevgili eşimin isyan noktasına çıkmak üzere oldugunu hissetmeye başladığım zamanlarda hemen kırmızı etli bir şeyler yapıyorum :) Şşşşt çaktırmayın :P

Aslında kırmızı ete biraz uzak durmamın sebebi de piyasadaki etlere pek güvenemiyor olmam ve onlarda lezzet bulamamam. Ama kurban etleri öyle mi ya? Belki bana öyle geliyordur bilmiyorum ama daha bi lezzetli oluyorlar sanki. Etli birşeyler yapmaya karar verdiğim birgün buzluktaki kurbandan kalma etlere bir göz attım. Eşimin en sevdiği et çeşidi olan biftek vardı birkaç parça. Bifteği genelde fırında ve üzeri patates püresi-kaşar rendesi kaplı olarak pişiririm ama bu sefer ona da üşendim gibi bieşy oldu :P Daha doğrusu, başta da söylediğim gibi, herşey birdenbire kendiliğinden oluverdi :) Çünkü, yine eşimin sevdiği elma dilim patates de yapıyor idim. Neyse, ben aşağıda anlatayım en iyisi size :)



MALZEMELER:

Yiyebileceğinize inandığınız kadar sayıda patates :) Ben 5 tane kullandım sanırım.
Sevdiğiniz baharatlar.
Yine yiyebileceğiniz kadar sayıda biftek. Ben yine 5 yada 6 parça kullandım.
Kaşar peyniri.
Tuz
Az sıvıyağ.



YAPILIŞI:

Patatesleri iyice yıkadıktan sonra kabugunu soymadan (yada soyarak) elma dilimi şekilnde dilimliyoruz. Geniş bir kaba alıp, istediğimiz baharatlar, biraz tuz ve biraz sıvı yağ ile harmanlayıp fırın kabımıza alıyoruz.
Biftekleri de aynı şekilde ister baharatlayarak, isterseniz de baharatsız olarak hafif yağlayarak başka bir fırın kabına dizi iki kabı da fırına koyuyoruz. Tabi fırını çalıştırmayı da unutmuyoruz :) Ben 175 derece kullanıyorum genelde.
Etler de patatesler de aynı sürede pişiyor hemen hemen. Piştikten sonra, o misss gibi olmuş patatesleri bifteklerin üzerine yayıyoruz. Tekrar fırına veriyoruz. 5-10 dakika da o şekilde geçtikten sonra üzerlerine bollllllca kaşar peyniri rendesi veya kaşar peyniri dilimleri döşüyoruz. Kaşarlar eriyene kadar fırında tuttuktan sonra servise hazır hale gelmiş oluyor :)



Haa bu arada, ben eşimin özel isteği üzerine 3-5 tane çeri domatesi de şişe geçirip fırına vermiş idim. Yanına da güzel bir bulgur pilavı yapıp servis ettim. Tabi biz yine direkt yemeğe saldırdığımız için fotoğrafların güzel olmasıyla falan uğraşamadık :D Siz yaparsanız güzel fotoları sizden bekleriz efem :) Haydi afiyet olsun.

Not: Ben bu aralar tuzota fena halde takmış bulunuyorum bilesiz. Özellikle de bulgur pilavı ve mercimek çorbasına inanılmaz güzel bir tat veriyor. Kırmızı pakette olanını hiç denemedim, yeşil paketlisini kullanıyor ve size de tavsiye ediyorum.

Not 2 : Yukarıdaki tabak eşimin tabağı oldugu için 5 porsiyonluktur :P

18 Ocak 2011 Salı

Size Ufak Bir Hikayem Var :)


Çooook ama çoooook uzakta karlar altında güzel mi güzel, ışıl ışıl sokakları ve sıra sıra şirin evleri olan bir ülke varmış. Orada yaşayan bütün canlılar günlerini karla oynayarak geçirdikten sonra akşamları insanlar sıcacık evlerine dönüp sobada kestane pişirip birbirlerine masal anlatarak, hayvanlar ise insanların onlar için kurdugu özel yuvalarında mışıl mışıl uyuyarak sabahı ederlermiş.


İşte bu ülkede yıllardır çok iyi arkadaş olan bir grup serçe de yaşarmış. Bütün günlerini birlikte geçirir, acıkınca o mutlu insanların karlar üzerine serpiştirdiği ekmek kırıntılarını yedikten sonra oyunlarına devam ederlermiş.


Üstelik bir de kedi arkadaşları varmış inanabiliyor musunuz? Adı da Kırpıkmış. İnsanlar birbirlerine kartopu atarak eğlenirlerken, bizim serçeler de taaa yüksekteki dallarda zıplayıp zıplayıp Kırpık'ın kafasına kar düşürürlermiş. Tabi Kırpık bundan hiç rahatsız olmaz, gülerek miyavlarmış. Dedim ya, bu ülkede herşey çok güzelmiş.


Amaaaa bizim bu serçeciklerden biri pek sıkılganmış. Hep değişik oyunlar üreten, değişik yerlere gitmek isteyen yani anlayacağınız azcık yaramaz olan maceracı bir serçeymiş Zıpırcan.


Bigün yine böyle sıkılmış yeni birşeyler düşünüyorken, upuzuuuuun bir kulesi olan bir şehirden bahseden insanlar geçmiş ağacın altından. E bizim Zıpırcan bunu duyar da rahat durur mu hiç ayol?


Hemen arkadaşlarını da ayartmış ve yola çıkmışlar. Sıra sıra ağaçların dizili olduğu karlı yollardan uça uça geçmişler.


Yepyeni şehirler görmüşler. Her beğendikleri yerde mola verip dinlenmiş, biraz oyun oynayıp karınlarını da doyurduktan sonra yollarına devam etmişler. Tabi bu arada Zıpırcan yine fikir değiştirmiş :) O kuleli yerden vazgeçip değişiklik olsun diye karsız ama çiçeklerle dolu bir yere gitmek istemiş. E tabi hemen arkadaşlarını da ikna etmiş yine :)


Günler, haftalar geçmiş. Yollardaki karlar azalmaya başlamış. Baharın oldugu memleketlere yaklaştıklarını anlamışlar. Veeee günün birinde harika çiçeklerle dolu yemyeşil bir çayıra ulaşmışlar.


Orada da gönüllerince uçup zıplayıp oynadıktan sonra yola devam ettiklerinde eşsiz güzellikte yemyeşil ağaçların arasından geçip başka serçelerle tanışa tanışa çiçekli ağaçlarla, yine mutlu insanlarla ve güzel evlerle donanmış olan çok cici bir şehre ulaşmışlar ve o güzellik karşısında gagaları açık kalmııııışşş.


Gerçekten de o şehir öyle güzelmiş kiii.... Bahçesinde kiraz ağaçları olan minik minik evler de varmış tam bizim serçelerin sevdiği gibi!


Öyle mutlu olmuşlar ki, hemen o güzel ağaçlardan birinin bir dalına sıkış tepiş sıralanıp mutluluklarını paylaşmışlar.


Tabi bi yandan da yol yorgunlukları varmış ve gece olmak üzereymiş. Ne yapmışlar dersiniz?


O güzel evlerden birinin avlusundaki bir şemsiyeyi gözlerine kestirmişler ilk önce. Sonra da o şemsiyeyi iyi köşeye ittirmişler gagalarıyla. Ve altına saklanıp uyumuşlar. Ertesi gün o rüya gibi şehrin her bir köşesini dolaşmak için enerji toplamak üzere...

Fotoğraflar çeşitli bloglar, siteler ve Flickr hesaplarından alınmıştır. Örneğin, şu, şu

8 Ocak 2011 Cumartesi

Ennnnn Pratik ve Ennn Lezzetli Pizza!

Çalışan bir bayan olarak (hatta çalışmasaydım bile) özlemini çektiğim şeylerden biri de eve girdiğimde mutfaktan yemek kokuları almak. Ah keşke diyorum işten yorgun argın eve geldiğimde bir çeşit de olsa yemeğim pişmiş olsa ve sofra beni beklese :) Ben de alelacele elimi yüzümü yıkayıp, kıyafetlerimi sağa sola fırlatıp hemen o sofraya otursam ve afiyetle yesem o benim yapmadıgım yemekleri. Sonra da göbeğimi sıvazlaya sıvazlaya TV yada bilgisayar karşısına geçip ayaklarımı uzatsam. Yani sofrayı bile kaldırmasam. Gerçekten özledim bunu. Ne güzelmiş meğer önceden. Okuldan ve sonraları da işten gelince herşeyi hazır bulmak. Bazen kızardım anneme, neden sofra hazır değil çok acıktım ben diye. Ne nankörmüşüm, bilememişim kıymetini, özenle yapılmış anne yemeklerinin geç de olsa önüme sunulmasının. Bazen geliyor annemler çok sık olmasa da. Canım annem, gelirken o gün yiyecekleri yemeği bile yapıp getiriyor. Üstüne üstlük dondurucuya koymam için de bir sürü yemek yapmış oluyor. Babacım da birkaç koli su şişesiyle geliyor.
Geçen gün apartmandan içeri girdiğimde bir yemek kokusu geldi burnuma. Normalde bizim apartmanda aile olarak biz varız sadece. Diğer katlar işyeri. O yüzden şaşırdım yemek kokusuna. Ama gözlerim doldu, ağlamaya başladım. Yemek kokusuyla beni karşılayan bir eve girmeyeli ne kadar uzun zaman geçmiş. Ben yoruldum sanırım...
Yine dağıtıyorum konuyu, toparlanayım hemen. İşte çalışan kadının hali böyle olunca, işten gelir gelmez yapabileceği pratik yemeklere ihtiyaç duyuyor. Bir akşam önceden yapmak da zor geliyor, işten gelip yorgunluk atmaya çalışırken. Ben de günün birinde yemek blogları arasında gezerken pratik bir tarif bulmuştum. Hamburger ekmeklerini ikiye bölüp pizza yapmıştı bir bayan. Maalesef hangi blog oldugunu hatırlayamıyorum :( Biz sık sık yapar olduk. Sonra ramazanda bayat pideyle de denedim tarifi, harika oldu. Zaten arasıra fırından hamur alıp yapardım ev pizzasını ama hamurun pişmesi uzun vakit alırdı. Bu tarif ise tam bizlik! Şipşak oluveriyor :) Bi deneyin bakalım haklı mıyım değil miyim anlayalım :)



MALZEMELER:

-Yiyebileceğiniz sayıda hamburger ekmeği yada tost ekmeği. (Lavaş veya ramazan pidesi de olur)
-Bir kaşık kadar salça
-Başta kekik olmak üzere istediğiniz baharatlar
-Çeri domates (Normal domates de olur)
-Sivri biber
-Sucuk (Ben içeriğinden dolayı salam ve sosis kullanmıyorum, kullanıyorsanız ekleyebilirsiniz)
-Siyah ve yeşil zeytin (bunlar da tercihinize bağlı)
-Bolca kaşar peyniri :)



Tost ekmeklerini tepsiye diziyoruz. Salçalı sulandırıp baharatları ekliyoruz. Bu karışımı ekmeklerin üzerine bolca sürüyoruz. Çok da su gibi olmayacak karışım. Daha sonra her ekmeğe biraz kaşar peyniri rendesi serpiştiriyoruz. Kaşarın üzerine de sucuk, biber, domates, zeytin vs malzememi yerleştirip fırına veriyoruz. Sucuklar pişmeye başlayınca üzerlerine kaşar peyniri rendesini bu sefer boooollca yayıyoruz. Bu son kaşar önceden eklersek kuruyabiliyor sucuklar pişene kadar. Ama sonradan koyunca, 3-5 dakika sonra harika bir şekilde eriyor :) E pişti işte :) Haydi buyrun yemeye :)

1 Ocak 2011 Cumartesi

Pek Mutlu Oldum Ben :) Şükürler Olsun :)


Sıkıntılı günler geçiriyorum aslında bu ara. Allah'a şükür halledilemeyecek şeyler değil. Ama halledilmesi için gereken çabayı gösteremeyecek kadar yorgunum. Öyle anlar geliyor ki, dünyayı önüme serseler dönüp bakmayacakmışım gibi hissediyor. Öyle kapanıyorum içime. Tek bir kelamı bile esirgemek istiyorum herkesten. Bazen de öyle anlar geliyor ki, minicik bir şeyler bile mutlu ediyor beni. En bunaldığım anlar oluyor o anlar aslında. Yada minicik bir umut gördüğüm anlar. Öyle çaresiz hissediyorum ki bazen o ufacık şey bana hayat aşılıyor sanki. Şöyle bir yokladım da şimdi kendimi, sıfır noktasında sıkışıp kalmışım gibi gördüm kendimi, tarif etmeye çalıştığım o anlarda. Yani ne eksideyim ne artıdayım. Gülmeye de ağlamaya da aynı derecede yakınım.Onca dert sahibi varken dünyada, onca aç, onca evsiz, onca yoksul varken ben gülemiyor olmama mı takılıp kaldım bilmiyorum ki. Mutsuz değilsek mutlu muyuzdur? Yoksa mutlu olmakla mutsuz olmamak arasında fark var mı? İlla mutlu mu olmak gerekiyor, yoksa mutsuz olmamak yetmeli mi?
Ne diyecektim nerelere geldim :) Aman olsun, bunlar da bir köşede dursun işte.
Beni biraz da olsa tanıyan bilir, kedi delisiyimdir. Yolda her gördüğüm kedinin peşinden koşarım neredeyse. Bu aralar Kadıköy-Eminönü iskelesinde yavrumsu iki kedi var :) Soğuktan iskeleye sığınıyorlar sanırım. Öyle de uysal ve oyuncular ki :)Ama konumuz o kedişler de değil şimdi :)


Önceki yazılarımdan birinde içimin ısındığı bazı bloggerlardan bahsetmiştim. Onlardan birinin yolladığı hediyenin fotoğraflarını koymuştum. O hediye benim yalnızlığımı paylaşan ve benim için çok değerli bir oyuncak oldu zamanla :)
Bu postta ise beni yine en az Bobo (o hediye maymunumun adı Bobo) kadar mutlu eden birşeyden bahsedeceğim size. Bu güzelliğin mimarı Sümeyye. Geçen gün yayınladığı postta yine o becerikli ellerinden çıkan bir ürününü tanıtmıştı. Pasajında da satışa sunmuştu. Görür görmez vuruldum! Zaten tablodaki renkler de en sevdiğim renklerdi. Çiçekler, minik kuş ve bebecik... Bayıldımmm bayıldımmm. Ve hemen Sümeyye'ye mesaj attım. Bana da yapmasını rica ettim ama benim bebeğim olmadıgı için alt kısım boş kalacaktı. Sonra aklıma kedicikler geldiiii :) Dedim "o kundağın içine bebek kedi, alttaki çimenliğe de anne kedi yapabilir misin?" O da kırmadı beni sağolsun.



Hemen siparişimi verdim pasajından. Tablom henüz elime geçmeden Sümeyye blogunda fotoğraflarını yayınladı. Görür görmez gözlerim açıldı güzellikten :) Kavuşmayı beklemeye başladım :) Ve bugün kavuştuk tablomla :) Fotoğrafta gördüğümden çok çok daha güzelmiş. Öyle şeker birşey ki anlatamam! Gerçekten çok beğendim ve çok mutlu oldum.



Sümeyye, pasajından ürün alanlara hediye de gönderiyormuş yanında. Sağolsun, benim için yollayacağı hediyeyi bana seçtirme jestini gösterdi :) Çifte sevinç oldu bana :) Ben de kitap okumayı çok seven biri olarak pasajındaki o cici kitap ayracını seçtim :) O da çok cici :) Adını da Kıriye koydum :D Kırmızılı ya, o bakımdan :P
Hee kedilerimin adını da söyleyeyim. Anne kedi Bibi, yavrusunun adı da Bebe :) Maymunum Bobo, büyük oyuncak kedimin adı ise Kırpık :)



Herkese mutlu ve umutlu günler diler, tablomu asacak duvar bulmaya giderim, hoşçakalın :)