13 Eylül 2012 Perşembe

Tantitoni Kek Kalıbı ve Pudingli Kek

Sosyal medya kayatımızın vazgeçilmesi oldu gibi farkında mısınız? Yani benim öyle :) F.acebook artık pek sarmıyr ama twitterdan çıkmak bilmiyorum :) Twitter'ın en güzel yanlarından biri, sevdiğimiz markaların birçoğuyla anında iletişime geçebiliyor olmamız bana göre. Yada herhangi bir sorun yaşadığımız herhangi bir firmayla da twitter üzerinden sorunumuza çözüm bulabiliyoruz. Twitter hesabı olmayan ve yahut olsa bile etkin kullanmayan-kullanmayı akıl edemeyen firmalara da uyuz oluyorum. Bence bu çağda büyük bir eksiklik bu bir firma/marka için.



Twitterı etkin kullanan markalardan biri de hiç şüphesiz TANTİTONİ ! Her sorunuza mutlaka cevap veriyorlar. Bir sorun yaşadıysanız çözmek ve telafi etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ve sık sık yarışma yapıp hediye veriyorlar. Bu da ayrı bir hoşluk :)


Ben de birgün Tantitoni twitter hesabından bir konu hakkında görüşürken güzel bir jest yapıp bana bu silikon bölmeli kek kalıbını yolladılar :) O kadar mutlu oldum ki. Zaten sevdiğim bir marka idi ve ürünlerini kullanıyordum. Bu jestlerinden sonra daha da sevdim onları :))
Ben de o heyecan ve hevesle hemen Müge'nin tariflerinden birini denedim. Tarif harikaydı! Kalıp da güzeldi. Bölmelerden çıkar mı acaba kekler diye endişe etmiştim ama kolayca çıktılar.



Tabi ben acemiliğin verdiği beceriksizlikle kek hamurunu kalıbın etrafına bulaştırmasaydım daha iyi olacaktı :) Bir de gece çektiğim için görüntü pek hoş görünmüyor :)

Malzemeler:

4 Yumurta
1 Su Bardağı Toz Şeker
1 Su Bardağı Süt ya da Yoğurt (her iki şekilde de güzel oluyor)
1 Su Bardağı Sıvı Yağ
2 Su Bardağı Un
1 Paket Kakaolu Puding
1 Paket Kabartma Tozu

Yapılışı:

Yumurtaları şekerle beraber iyice çırpıyoruz. Süt yada yoğurdu ekleyip biraz daha çırptıktan sonra sıvıyağı ekleyip çırpmaya devam ediyoruz. Bir kapta un-kabartma tozu-pudingi karıştırıyoruz. Sonra bu unlu karışımı çırptığımız önceki karışıma ekliyor ve biraz daha çırpıp birbirine karıştırıyoruz. Sonra kek kalıbına-borcama-tepsiye yani neye istersek ona döküyor ve 175 derece fırında pişiriyoruz. Afiyet olsun.

23 Ağustos 2012 Perşembe

SUR OCAKBAŞI'NDA GELSİN KEBAPLAR TATLILAR :)

Birkaç ay önce, gittik, yedik, geldik.

Eşim sağolsun kebaba pek düşkündür. Yöresel yemekleri de, hangi yöreye aitse orada yemeyi, yöresine gidemiyorsa da yakında o yemeği en güzel yapan yerde yemeyi sever. Ayy bu nasıl bir cümle oldu çözemedim :)
Büryanı ben Van yada Bitlis'te yemiştim ve bayılmıştım! Eşim hiç yememiş. Yiyelim istedik ve biraz araştırdıktan sonra, büryanı İstanbul'da meşhur eden yerlerden birinin de Fatih'teki Sur Ocakbaşı oldugunu öğrendik ve gittik.



Fatih' pek bilmiyor olmamaıza rağmen, kebapçının yerini kolay bulduk. Kadınlar pazarı denilen yer zaten çok bilinen bir yer. Sora sora gittik bulduk. İçerisi çok kalabalıktı. Ve yemeğini yiyenleri pek masada tutmuyorlardı :) Hemen kalkmalısınız ki sizden sonra gelen biri de hemen otursun ve yemeye başlasın :) Çok net hatırlamasam da servis çok yavaş değildi sanırım.



Ben büryanı önceden yediğim ve çok beğendiğim için yine yemek istedim. Büryan kebabı kuzu etinden yapılıyor. Bilseydim yemezdim :) But ve kemikleri ayrılan etler, çengeller ile 2.5 metre derinliğinde bir kuyuy içerisinde, askıda kalarak yani direkt ateşe temas etmeden pişiriliyor. Pişirme işlemi sırasında kuyunun kapağı kapatılarak etrafı üstten hiç hava almayacak şekilde çamurla kaplanıyor. Etler kuyuya odun ateşinin köz haline gelmesinden sonra asılıyor. Askıda pişen etlerin altına büyükçe bakır bir kazan konuluyor. Kemikli etler bu kazan içerisinde pişerken, bu etlerin buharıyla yukarıda asılı olan çengele asılı durumdaki ikiye bölünmüş olan kuzunun bütünü pişiyor. Askıdaki etlerin eriyen yağları alttaki bakır kazana damladıkça, oradaki kemikli etlerin pişme süresi ile askıdaki etlerin pişme süresi eşitlenmiş oluyor. Yapımı gayet yorucu ve zahmetli bir işmiş. Daha ayrıntılı bilgiyi bu adresten alabilirsiniz. Verdiğim link başka bir kebapçıya ait ama olsun. Sur ocakbaşı da sitesine koysaymış bilgiyi, onun linkini verirdim dimi :)
Evet ben Büryan söyledim ama çok da hoşuma gitmedi. Halbuki çocukken çok beğenmiştim. Belki de çok açtım o zaman bilmiyorum ki :) Belki de kuzu etinden dolayı beğenmedim. Yavan geldi tadı bana. O yüzden benim damak tadıma güvenmeyin ve deneyin derim.



Eşim de şu yukarıdaki karışık kebabı aldı :) Tabi ben de ortak oldum yerken :P Kebapları gayet güzeldi. Beğendik.



Yanında da ayran aldık. Böyle minik bir bakır tasta geliyor ve minik bakır kepçeyle içiyorsunuz ayranı :) Çok beğendik, lezizdi ayranları.



Buranın bir de tatlısı meşhurmuş. Özel sur tatlısı. Bildiğiniz dondurmalı irmik helvasının bir değişiği sanırım. İçinde yumurta var diye düşündüm ben. Çünkü hem sarıydı hem de irmikler dağılmıyordu. Ben yumurta yemem ama beni rahatsız etmedi. Gerçi safran da oalbilir sarı rengi veren bilemiyorum. Sordum ama söylemediler, bize özel dediler. Siz giderseniz ve öğrenebilirseniz bana da söyleyin bari :)

Pat diye bitirmek gibi olmasın ama bu yazı da burada bitti :) Yeni bir yere gidersek söylerim olur mu :)

Aslında Ümraniye'de, bizim beyin canı kebap istediğinde gittiğimiz bir kebapçımız var, tanıtmalıyım size. Sonra Dönerci Celal Usta var. Hmmm, tamam bir dahaki gidişlerimizde ikisinin de fotoğraflarını çekip sizlerin beğenisine ve bilgisine sunayım ben :) Haydi iyi günler size.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Lezzetli ve Kolay Patlıcan Kebabı



Sık yemek yapmamayı, yaptığımda fotoğrafını çekmeye fırsat bulamamayı falan geçtim, bir de fotoğraflarını taslağa eklediğim halde tarifini ekleyip de yayınlamaya üşendiğim yemeklerim var benim :) İftar sofraları için fellik fellik kolay ve güzel yemek tarifleri ararken, o taslaklardan biri geldi aklıma. Sizi bundan mahrum etmemeliyim diye düşündüm :)
Benim sebzelerle aram iyi değildir. Yediğim üç sebze var: Karnıbahar, beyaz lahana ve taze fasulye. Bitkisel bir hayatım yok yani anlayacağınız. Ama şükür ki kızartmalarla da pek aram yok. Hatta kızartma yapmaktan nefret ederim. Hem ocak ve mutfak batıyor hem de bizim mutfak amerikan oldugu için evin heryerine koku siniyor. O yüzden mümkün oldugunca kızartmalı tarifler yapmamaya çalışıyorum. Fakat bu tarif o kadar kolay ve o kadar lezzetli görünüyordu ki denemek istedim. Evet, göründüğü gibi kolaymış. Etraf da batmadı. Ben yemediğim için bilmiyorum ama yiyenler de çok lezzetli buldu. E bi deneyin de sizin de fikirlerinizi alalım o zaman dimi?



MALZEMELER:

5-6 adet patlıcan
2-3 adet domates
1 adet soğan
2-3 adet yeşil biber
2 diş sarımsak
1 yemek kaşığı biber salçası
Yarım kg kıyma
sıvı yağ
tuz
Karabiber-pulbiber
1 çay bardağı su

YAPILIŞI:

Patlıcanları yıkayıp alacalı soyduktan sonra küp küp doğruyoruz. Sıvıyağı bir tencereye kızdırıp, harlı ateşte patlıcanlarımızı soteliyoruz.
Sotelenen patlıcanları, bir fırın kabına alıyoruz.Aynı tencereye kıymayı koyup, suyunu çekene kadar pişiyoruz. Yemeklik doğradığımız soğanı, domatesi ve biber salçasını ekleyip biraz daha pişiriyoruz. Sonra baharatları, ezilmiş sarımsağı ve 1 çay bardağı suyu ilave edip bir iki dakika daha pişirdikten sonra bu karışımı patlıcanların üzerine yayıyoruz. Üstüne domates ve biber dilimleri koyup 175 derece fırında 20 dakika kadar pişiriyoruz.
Afiyet olsun.





NOT: Tarif bu sayfadan alınmıştır.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Dondurmalı İrmik Helvası

Ramazanım merhaba
Bizlere verdin sefa
Rabbimize hamdolsun
Her nefeste bin defa.

Güm güm de güm güm
Güm güm de güm güm :))

Sizlere davul efektli bir Ramazan manisiyle selam vermek istedim :) Oruç kafaya vurunca böyle oluyor :P
Bu Ramazan'ın ilk üç günü misafirle geçti iftar saatimiz. Normalde üşenen bir insan olmama rağmen hoşuma gitti bu durum ve bu Ramazan'da misafir ağırlama sayımı arttırmaya karar verdim. Kararımdan caymadan gerekli davetleri yapmam lazım :P
En son uzun zaman önce yapıp da fotoğraflarını taslak olarak kaydetmeme rağmen yayımlamadığım, şimdi ise
"Ezanlar hep okundu
İftarlığım lokumdu
Aç karnına çok yedim
Bana biraz dokundu."
diyeceğiniz iftar sofranız için hafif ama güzel bir tatlı arayışına girerseniz size bir alternatif olsun diye yayımlamaya karar verdiğim dondurmalı irmik helvasının tarifini vereyim de kaçayım. İş güç beni bekler :)



Deniz suyu serindir
Damla gibi derindir
Bir tek hurma da olsa
Bir mü'mini sevindir.

Güm güm de güm güm
Güm güm de güm güm :))

Malzemeler:

2 su bardağı irmik
1,5 su bardağı süt
2 su bardağı su
1,5 su bardağı toz şeker
1,5 yemek kaşığı tereyağ
Dolmalık fıstık (isteğe bağlı ama güzel oluyor)
Vanilyalı dondurma

Eğer misafiriniz kalabalıksa malzemeleri 2 katına çıkarabilirsiniz.

Yapılışı:

Terayağını eritip fıstıkları ve irmiği ilave edin. İrmigin rengi kahverengiye dönene kadar kavurun. Ben çok koyu renk sevmediğim için çok kavurmuyorum. Bir yandan Süt, su ve şekeri ayrı bir kapta şeker eriyene kadar ısıtın. Daha sonra kavrulan irmiğe ilave edin. sütü irmiklere eklerken dikkat edin. İrmikler çok sıcak oldugu için, sıvıyı katınca çok ısı çıkıyor, sıçrama da yapabiliyor. Kapağınız hazır olsun, sıçramalar geçene kadar kapatıverirsiniz. Bir-iki karıştırdıktan sonra ocağın altını ve tencerenin kapağını kapatıp helvayı biraz dinlendirin. Ilıyınca çukur bir kâseye tam doldurmadan helvayı koyun. ortasını kaşıkla çukurlaştırın ve bir iki top dondurma kyduktan sonra üstüne yine helva koyup tatlı tabağına kâseyi ters çevirin. Ve yine her zamanki gibi afiyetle yiyin :) Bunu tam servis esnasında yapın ki dondurma erimesin.




Not: Tarifin aslı şuradandır: SELVA

19 Haziran 2012 Salı

BUZZZZZZZZZ GİBİ GELDİM :)

Amaniiiiinnn ne kadar da uzun zaman olmuş tarif vermeyeli :) Sizlere şu sıcak havalarda buuuzzzzz gibi ve nefis bir limonata tarifi verirsem ihmalimin bedelini ödemiş olur muyum acaba?
Hemmmmeen geçiyorum tarife. Buyrun efendim, yapınız ve ferah ferah içiniz, bana da teşekkür ediniz e mi :)



MALZEMELER:

7-8 adet limon
750 gr kadar toz şeker
Buzzzz gibi su:)




YAPILIŞI:

Limonların sarı kabuklarını rendeleyin ve şekerle iyice ovun.
Daha sonra,o rendelediğiniz limonları da minik minik şekerli karışıma ekleyin ve tekrar iyice ovun.
Bu şeker-limon karışımına su ekleyin.
Bir tülbentle yada ince elekle (un eleği) süzün.
Şekerini damak zevkinize göre ayarlayabilrsiniz.
Bardağa bir iki parça da buz atıp afiyetle için, ooohh :D

25 Mayıs 2012 Cuma

KENDİME NOT/UYARI



"Ebu Zer özellikle mülk ve servet biriktirmeyi reddeden anlayışıyla öne çıkıyordu. O sahip olduğu tavizsiz zühd anlayışı ile müslümanların ihtiyaçtan fazla mal mülk edinmemeleri gerektiğini, ihtiyaç fazlası ne varsa Allah yolunda harcamaları gerektiğini savunuyordu."


Kaynak: Zühd ve Takva Sembolu Sahabi: Ebu Zer Gıfârî r.a.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Sessizlik

Yazacaklarım var aslında ama

"Oturdum ve sustum her şeyi bir bir."





Not: Tırnak içindeki dize İbrahim Tenekeci'ye aittir.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Fotoğraf Makinesini Satanlar Kervanına Katılmak İstiyorum :)



Bir aylık aradan sonra yeni yazım yeni bir başlangıç olur umarım :) Yani yeni bir fotoğraf makinesi almama sebep olur inşallah :) Ben de artık profesyonel bir fotoğraf makinesi istiyorum a dostlar. Benim neyim eksik "photographer"lardan hııı??
Şaka bir yana, elalemin güzel fotoğraflarını gördükçe coşuyorum ve hemen fotoğraf makinelerine koşuyorum. Sonra fiyatları görünce, kös kös geri dönüyorum :P İsrafmış gibi geliyor bana. Ama yine de istemekten vazgeçemiyorum :) En azından ikinci el temiz bir makine alsam güzel olacak. O yüzden, kendi makinemi satayım da alacağım makine fiyatının 4te biri falan geçsin elime diyorum :) Tabi alan olursa :)
Makinem tertemiz. Düzgün kullandık çünkü :) Hiçbir sorunu yok. Manuel çekim modu da var. Aslında güzel. Bizi epey idare etti. 3 yıl önce almıştık sanırım. yada 2,5 yıl falan işte. Linki aşağıda. Ben 550 liraya almıştım vakti zamanında. Bloğu olan arkadaşların genelde güzel makineleri var, o yüzden benimkiyle ilgileneceklerini sanmıyorum :) Ama en azından duyurabilirseniz sevinirim. Bununla idare edecek birileri çıkar belki. Buyrun efendim linki:

http://www.sahibinden.com/ilan/alisveris-fotograf-kamera-dijital-fotograf-makinesi-fujifilm-finepix-s5800-fotograf-makinesi-az-kullanilmis-72749911/detay/

Şu postlardaki fotoğraflar da bu makineyle çekildi:

http://kirazzade.blogspot.com/2010/02/ben-hergun-bu-guzellikleri-goruyorum-1.html

http://kirazzade.blogspot.com/2010/04/ben-hergun-bu-guzellikleri-goruyorum-3.html

http://kirazzade.blogspot.com/2010/02/ben-hergun-bu-guzellikleri-goruyorum-2.html

27 Mart 2012 Salı

Can Verecek Olan Allah.....

Bu posta, fotoğrafların yanında yazı da ekleyecektim. Yazdım yazdım sildim. Ben de yazısız fotoğraflar ekleyeyim arasıra madem dedim. Bu da böyle olsun :)
Önceki gün, şirketteki aşçı ablamız temizlik yaparken vileda kovasını gösterdi bize. Aşağıda da göreceksiniz. Kovanın ağzında, nasıl olduysa küçük bir ot bitmiş, büyüor :) Tohumu nerden geldi oraya, hergün temizlik yapıldıgı halde, o tohum oradan nasıl gitmedi de kök saldı bilmiyorum. Nedenini nasılını sorgulayasım da yok. Yaratacak olan Allah, en olmadık yerde bile en olmadık şeyi yaratabiliyor işte.



"Gökleri ve yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması da O’nun ayetlerindendir. O, dilediği zamanda onları biraraya getirmeye kadirdir." Şûra Suresi 29. ayet.

17 Mart 2012 Cumartesi

Buradayım Merak Etmeyin

Gerçi merak eden yok sanırım, arayıp sormadığınıza göre :))
Geliyorum bloğa, "birşeyler yazmam lazım artık" diyorum. Sonra "dur bi bloglara bakayım önce" diyorum. Güncellenen her bloğa bakıyorum. Sonra taslaklarıma bakıyorum. Ve kapatıyorum :P
Önceden diğer bloglara da daha fazla yorum yazardım. Hala da yazmak istiyorum. Ama nedense yaklaşık bir yıldır, yaptığım yorumlarla ilgili bildirim gelmiyor bana. Önceden, yorum yaptığım posta yeni yorum yapıldıgında bana da mail geliyordu. Fakat artık yok :( Ne yaptım ne ettiysem düzeltemedim. Bildirim seçeneğini de işaretliyorum ama yok :( Başlarda, buna rağmen yapıyordum yine yorumlarımı. Ama sonra takip ettiğim bunca blog arasında hangisine hangi yorumu yaptığımın takibatını yapamayınca huzursuz oluyordum. Böyle böyle yorum yazmayı da bıraktım. Bir çaresini bilen varsa deyiversin hele.
Ha bir de, genelde twitterdayım be blog, kusura bakma tamam mı :)
House maceralarım da devam ediyor. Şuan 7. sezon 15. bölümdeyim. House'a iyiden iyiye gıcık olmaya başladım ama kendime de pek benzetiyorum :S Kendimi keşfetmeme sebep oluyor bu dizi :) Mesela ben şöyleyim biraz galiba:



Amaaaannn öyle yada böyle yaşıyoruz işte bize DUR denilene kadar. Durmamız söylendiğinde hayır üzerine oluruz inşallah.
Gitmeden önce size evimden bir köşenin fotoğrafını göstereyim:



deeeermişiiiimmm :P

Haydi güzel günleriniz olsun şu yukarıdaki ev gibi.

28 Şubat 2012 Salı

Fatih Camisi Kedileri Yırtık ile Pırtık :)

Ohh onca karlı havadan sonra miss gibi güneş var, gel şöyle uzanalım Pırtık.



Gel gel, iyice gerinelim şöööyleee ooohhhh! Karnımız da tok. Bırak etrafa bakmayı hadi gerin sen de Pırtık!



Kime bakıyorsun sen öyle yahu? Biri mi var? Bozma şimdi rahatımı.



-Kim var dur ben de bakayım. Bana rahat yok. Ah Pırtık ah...



-Ama Yırtık abi, biri bizi gözetliyor görmüyor musun?



-Huuooopp abicim buyur, kime bakmıştın? İizn aldın mı da çekiyorsun fotoğraflarımızı? Bi rahat yok mu sizden bize?



-Hadi ikile bakiiiim, bi daha görmiyim seni buralarda! Ha yiyecek falan getireceksen o ayrı tabi.



-Hadi gel Pırtık, keyfimize devam edelim. Yat uzan şöyle.



-Sağol Yırtık abi, sen olmasan naparım ben buralarda, annem yoooookkk babam yooookk, boynu bükük gariban bir kediyim ben. Geliyorum. Güneşin tadını çıkaralım hadi tembel tembel.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Cici Kolye ve Cici Broş :)



Bizim yaştakiler bilirler. Teeee önceleri bu internet olayı yeni başladığı zamanlarda ICQ vardı, MIRC vardı. Yeni şeyler çıktıkça diğerlerinin pabuçlar dama atıldı sırayla. Sonra malumunuz ki Facebook çıktı. İlk zamanlar 7/24 oralardaydık nerdeyse. Herkes ilkokul-ortaokul-lise arkadaşlarını bulmak için yoğun çaba gösterdi :)



Bu esnada bloglar da yavaş yavaş yaygınlaşıyordu. Ben de açtım bir blog malumunuzdur ki :) Sonra bloglar arası buluşup kaynaşmalar, arkadaş edinmeler vs vs... Son bağımlılıklarımızdan biri de twitter elbette :)Benden kaçar mı ayol, hemen alıverdim bi hesap :P Bloglarını takip ettiğim insanları twitterda da takip etmeye başladım. Facebook'un pabucu da yavaş yavaş dama atılmaya başladı sanki benim açımdan :)



Twitterda takip ettiğim ve bir kez de olsa görüşüp tanışma fırsatı bulduğum kişilerden biri de Ebru idi. Çok şirin ve güzel sapsarı bir küçük kızı bir de tembel bir kedisi var :) Kişiye özel tasarımlarını sergilediği bir sitesi de var. Pek becerikli yani :)



İki üç ay önce twitter hesabında, kendi yaptığı bir kolyenin fotoğrafını koymuştu ve bayıldım! Hemen bir kolye yaptırasım geldi, birine hediye etmek için. O kişiyle ilgili birkaç ayrıntıyı yazdım Ebru'ya. Tuttuğu takımı, bir kedisi ve köpeği oldugunu falan. Ve hemen tasarladı kolyeyi :) Çok hoşuma gitti. Kolye bahane oldu ve işyerime geldi vermek için. Tanışmış olduk.



Veeee bana bir de sürprizi vardı!! Çook utandım. Ben hep utanırım zaten biri bana hediye verdiğinde. Hakikaten çok utanırım, yerin dibine geçerim. Çizgi film karakteri Heidi'yye ölüp bittiğimi bilen Ebru, bana da Heidi ve kuzusunun oldugu bir broş yapıp getirmişti :) Kullanmaya kıyamadım, kutusuyla sakladım :)
Buradan Ebru'ya tekrar teşekkür ediyorum. Ve blog arkadaşlarımı seviyorum :) Heeepsini! Bissürüler :) Ne güzel...

8 Şubat 2012 Çarşamba

Ben Pasta Yaptım ve Güzel Oldu :)




Tatlı seven bir insan değilim ben. Bazı zamanlarda tutan tatlı krizime bir çikolata bile fazla gelir. Hele şerbetli tatlıları üçer beşer yiyebilenlere şaşarım. Çoğu zaman bir tane baklava bile yakar kavurur içimi. Ama yaklaşık 2 aydır canım hep tatlı şeyler çekiyor nedense. He bi de pastırma :) Tatlı şey derken de baklava türü değil de pasta falan istiyorum. Geçen gün Sevil oldukça pratik bir pasta tarifi yayınlayınca yapasım geldi. Pnadispanyayı da hazır kullanmıştı. Yani çok uğraşmayacaktım. Hemen eşime eksik malzemelerin siparişini verdim. Fakat eşim pastaban almayı unutmuş. E benim aklıma düşen öyle kalır mı? Kalmaaaaazz :) Hemen pandispanya tariflerine baktım. Yapmaya hiç cesaret edememiştim. Bir de pandispanyalarda çok yumurta oluyor, yumurta sevmeyen biri olarak yapasım gelmiyordu :) O yüzden pandispanyadan ziyade, pasta yapmaya uygun kek tarifleri aradım. Bu sefer de sağolsun Papatya Prenses yetişti yine imdadıma :) Verdiği tarifi çok beğendim ve aklımın da bloğumun da bir köşesinde mutlaka olması gerektiğine karar vererek üşenmedim fotoğraf çektim gece gece :) Cep telefonuyla çekildi fotoğraflar. Gerçi makineyle çektiğimde de kötü oluyor, alıştınız :)
Yine çok konuştum. Tarife geçiyorum hemen...



MALZEMELER:

Keki için:
3 yumurta
1,5 çay bardağı şeker
1 çay bardağı süt
3,5 çay bardağı un
1 çay bardağı sıvıyağ
vanilya
kabartma tozu

Muhallebisi İçin:
500 ml süt
3 yemek kaşığı un
8 yemek kaşığı toz şeker
200 gr Labne peyniri
1 paket vanilya

YAPILIŞI:

Krema için, vanilya hariç bütün malzemeleri muhallebi kıvamına gelinceye dek karıştırarak pişiriyoruz. Vanilyayı da ekleyip ocağı kapatarak soğumaya bırakıyoruz.
Kek için, yumurtalar ve şekeri çırptıktan sonra yağ ve sütü ekleyip karıştırıyoruz. Un, vanilya ve kabartma tuzunu da ekleyip karıştırdıktan sonra, yağlayıp az miktar unladığımız küçük boy tepsiye karışımı döküyoruz. 175 derece fırında pişiriyoruz.
Kek soğuyunca ortadan ikiye ayırıp iki ayrı pastaban elde etmiş oluyoruz. Alt kısma muhallebinin yarısını güzelce yayıyoruz. Üzerine muz dilimleri yada istediğiniz herhangi bir meyveyi döşüyorsunuz. Daha sonra diğer pastabanı da üzerine kapatıp kalan muhallebiyi her tarafına döküyoruz. En üstü de istediğimiz şekilde süsledikten sonra dilimleyip afiyetle yiyoruz.
Kolay gelsin :)

4 Şubat 2012 Cumartesi

Sahte El Açması Kol Böreği :)



Önceden börekler genelde el açması yapılırdı. Ve tadına da doyum olmazdı. Hazır yufka börekleri de güzel oluyor ama el açmasının tadı bir başka tabi. Ama şimdilerde yufka açmayı bilen, bilse bile üşenmeyip böreklerini kendi açtıkları yufka ile yapan kadınlar pek yok sanırım dimi :) Şahsen ben hiç yufka falan açamam. Yufka açmayı bırak, hamur yoğurmaya bile üşenirim. Poğaça falan yapacağım zaman hamurunu ekmek makinesinde yapıyorum genelde. Bunda kemiklerimin güçsüz olmasının da payı vardır gerçi. Çabuk yoruluyorum. Ama yine de üşengeç olduğumu da inkar edemiyciiiimm :)



Geçen gün Papatya Prenses kahvaltı sofraları için öneriler vermişti. Önerilerden biri de Unlu Börek idi. Az malzemeli, sütsüz-yumurtasız, yapımı kolay ve yorumlarda epey övgü alan bir börek olduğunu görünce deneyesim geldi. Papatya'nın birçok tarifini denemiş olmama rağmen bloğuma hiç koymadım o tarifleri. Bunda da yine fotoğraf çekme üşengeçliğimin de payı var ama genelde öyle lezzetli tarifler oluyordu ki hemen bitiriyorduk :) Papatya da sitem ediyordu bana, onun tariflerini bloğuma hiç koymadım diye :) Bu sefer nihayet şeytanın bacağını kırıyor ve bu güzel böreğin tarifini sizlerle paylaşıyorum.
Börek hazır yufkadan yapılmış olmasına rağmen, içine un serpildiği için el açması börekleri anımsatıyor tadı. Ve sanırım tereyağının da etkisiyle gayet lezzetli bir börek. E ben susayım da tarif konuşsun artık. Denemenizi tavsiye ediyorum. Zaten çabucak yapılan ve çabucak da pişen bir börek. ( Patatesi haşlama seansını saymazsak :) Patates haşlamak da en uyuz oldugum şeylerdendir.)



Malzemeler:

3 yufka
2 büyük patates
Biraz beyaz peynir (asıl tarifte kaşar peyniri ve lor vardı)
100 gr eritilmiş tereyağı
2 çay bardağı sıvıyağ (ben yağları göz kararı kullandım )
Un
Karabiber
Tuz



Yapılışı:

Patatesleri haşlayıp ezin. Peynir, tuz ve karabiberi ekleyip iyice karıştırın.
Tereyağını eritip sıvıyağı da içine ilave edin.
Bir yufkayı tezgaha yayın. Üzerine yağ karışımından sürüp un eleyin her tarafına.
Sonra Yufkayı ikiye katlayın. (yarısını diğer yarısının üzerine kapatın. Papatyanın yazısında ayrıntılı fotoğraflar var.) Tekrar yağ sürüp un eleyin. Uzun kenara patatesli harçtan koyup kenarları içeri katlayıp rulo şeklinde sarın. 4er parmak kalınlığında dilimleyip yağlanmış tepsiye dizin.
Diğer yufkaları da aynı şekilde yaptıktan sonra, kalan yağa biraz su ekleyip dilimlerin üzerine sürün. Üzerleri kızarana kadar 175 derece fırında pişirip afiyetle yiyin. Dikkat edin ağzınız yanmasın :P