31 Aralık 2009 Perşembe

Banane Yaaa !!



I ııhh, hayır, istemiyorum, yazmiyciğim işte! Her blogda var. Benimkinde olmayıversin. Yılbaşı mılbaşı umrumda değiiiill, o yüzden kutlama mesajı falan yazmıyorum. Ne yılbaşısı yaaa? Gün başı, hafta başı, ay başı, mevsim başı kutluyor muyum ki yılbaşı kutlayayım yaa? Neyi kutluyoruz? Yılın başını mı? Eğer öyleyse, yılın başı gelince noluyo ki? Hayatımızdaki herşey resetleniyor ve herşeye en baştan başlıyoruz da benim mi haberim yok? öyle birşey varsa bana da haber verin de ben de en güzelinden bi parti neyin vereyim bu gece. Yok, yılın başını değil de yeni bir yılın gelişini kutluyorsak, e geliyo da noluyo? Bir yıl daha yaşlanılıyor, sorunlar devam ediyor vs vs , e bu kutlama sebebi midir?
Doğum günleri konusunda da böyle düşünüyorum. Bir insanı, bir yıl daha yaşlandı diye neden kutlarız ki :S He derseniz ki, "O doğdu diye sevinip onu kutluyoruz." diye, o zaman derim ki, yılın başka herhangi bir gününde neden kutlamıyoruz "Ayyy canım arkadaşım/eşim/çociiim/annem/babam/sevgilim, iyi ki doğmuşsun, bi mutlu oldum kiii, iyi ki tanımışım seni, al sana bi hediye." diyerek? Hem zaten doğdu diye neden ona hediye veriyoruz ki? O kişinin annesine babasına vermemiz gerekmez mi hediyeyi, onun doğmasına vesile oldukları içün? :) Yılbaşında da öyle, hadi kutluyosun, hediye işi nedir? "Bu yeniyıla senin sayende girdik, sen olmasan giremezdik, al sana da bi hediye." midir bunun anlamı?
Yok kardeşim, kutlamıyorum, kutlama mesajı bilmem nesi de yazmıyorum. Zaten yarın sabah da iş var. Tatil olsaydı, onu kutlardım bak. Belki de kutlayanlar onu kutluyordur, bilmiyorum.
Velhasıl, kutlayan kutlasın. Ben erkenden yatıp uyuyabilme derdindeyim. Hayat akışım da işte şu yukarıdaki döngüden ibaret. 31 Aralık ve 1 Ocak günlerinde de değişmeyecek. Yılbaşı partilerinin verildiği anlarda, ben yukarıdaki şemanın "kafayı ye-uykun gelsin-yatağa gir-uyu" kısmında olıciğim inşallah :) Hadi size iyi kutlamalar, dersem kutlama mesajı olcak ama inat ettim demiycem işte :)
Aaaa, şaka maka yılbaşı yazısı mı yazmış oldum ben şimdi yaa? :)

Not: Resme tıklarsanız büyür, büyüyünce de daha okunaklı olur. E zaten biliyorsunuzdur bunu :)



28 Aralık 2009 Pazartesi

:)



Çok beğendim de, dursun şöyle bi köşede işte :D


En Birinci Ben Bildim :)




Şu yukarıdaki veledi tanıyanınız var mı:)
Kitabını okudunuz mu yada karikatürlerini takip ediyor musunuz bilmem ama o kadar hayatın içinden bir çocuk ki... Çocuk saflığı, çocuk kurnazlığı(?), çocuk korkuları vs ne arasanız var. Öyle cici, öyle takip edilesi. Hayali bir arkadaşı bile var konuştuğu.



Minicik boyuyla annesine kafa tutuşları, mesela banyo yapmamak için. Ama her seferinde bir şekilde kandırılıp banyoya götürülüşü. Terlik yiyişi annesinden, sağda solda buldugu ıvır zıvırlarla kendine oyunlar türetmesi. Nasıl anlatsam, ne desem bilmem ki... En iyisi birkaç karikatürünü koyayım size, gülümseyin :)





En beğendiklerimi bulamadım netten. En iyisi siz kitabını alın da okuyun :)

24 Aralık 2009 Perşembe

Fotoğraf




Fotoğraf çekme merakım ilkokulda başladı. Ama nasılını niçinini hatırlamıyorum. Babam bana sınıf geçme hediyesi olarak fotoğraf makinesi almıştı. Merakım ya bundan sonra başladı yada merakım oldugu için aldı babam makineyi. Rastgele fotoğraflar çekmeye başladım. Tabi hiçbir fotoğraf bilgisine sahip olmadıgım için sadece deklanşöre basıyordum :) Gerçi hala öyle:P

Güzel fotoğraflara bakmayı çok seviyorum. Ben de çekebilmek istiyorum. O yüzden dün bir fotoğrafçılık kursuna başladım :) Hocamız Turgay SÜSEM. Bloglarda gezinirken bir blog sahibinin bu atölyeden bahsettiğini gördüm. Ben de gittim yazıldım :) Tabi önce tereddüt ettim. Bilmediğim, duymadığım bir yerdi. Hocayı araştırdım biraz. Sonra kurs saati gelince kursun kapısında epey bi vakit bekledik eşimle. Gitsem mi gitmesem diye düşünüp durdum. Sonra Ya Allah Bismillah deyip daldık içeri :P Hocamız çok şeker biri. Dersi de güzel anlatıyor. Sıkılmadan devam edebilicem galiba :) Yukarıdaki fotolar amatörün de amatörü olan ben tarafından çekilmiş olup deklanşöre tık diye basmaktan başka birşey yapılmamıştır çekilirken :) E belli oluyordur zaten dimi :D Hehehe :) Hadi ben Kurtlar Vadisini mecburen seyretmeye gidiyorum :P Gittim :)

23 Aralık 2009 Çarşamba

Aaaahh ahhh :)




Çok güzel dimiiii :) İlkokul günlerimi ve cicili bicili hikaye kitaplarımı hatırlattı bana yaa. Ah ne severdim ilk öğretmenimi, ilk masal kitaplarımı... Sınıf kütüphanesindeki bütün kitapları bitirmiştim, okumayı öğrenir öğrenmez... Cin Ali gibi küçük incecik kitapları olan bir hikaye serisi daha vardı. Oya ile Tekir idi sanırım. Şimdi bulsam hemen alırım bütün kitaplarını. Nette de araştırdım ama öyle birşey hiç yok :( Kaz üstünde seyahat eden bir çocuğu anlatan bir hikaye kitabı vardı. Resim hep gözümün önünde ama kitabın adını hatırlayamıyorum :( Bir de Karlar Kraliçesi vardı. Onun da kapak resmi hep gözümün önüne geliyor. Bir tuhaf oluyorum. Meşhur bir yayınevinin basımıydı, ah hatırlasam... O zamanlar hikaye kitapları genelde o yayınevinden çıkardı. Yada bizim sınıftaki kitaplar hep o yayınevinden çıkanlardı,bilemiyorum.
Bak şimdi, bir kardanadam resmi beni nerelere götürdü... Halbuki şu yukarıdaki animasyonu ekleyip, "Ne kadar güzel dimiii :)" deyip yayınlayacaktım postumu. Ama gel gör ki ben taa nerelere gittim.
İlkokul öğretmenimin parfüm kokusunu bile hatırlıyorum biliyor musunuz? Ne güzel kokardı. Uzun, sarı ve kıvır kıvır saçları vardı. Gözleri de yeşildi. Yada mavi. O bizi çok severdi, biz de onu çok severdik. Ben bi başka severdim sanki. İyi ki ona denk gelmişim. Öğretmenliği hakkıyla yapabilen öğretmenlerden biriydi bence. Hep güleryüzlü.. Hep güzel anlatan, ilgilenen... Sıkmayan, azarlamayan, hakaret etmeyen... Okumayı annem ve dayım zaten sevdirmişti bana. Yani yemek hazırdı yağıyla tuzuyla. Öğretmenlerimin bazıları da baharat oldu o yemeğe. En başta ilkokul öğretmenim işte, Gönül K. ... Sonra ortaokulda İngilizce öğretmenim Filiz A.. Onun da upuzun ve sapsarı saçları vardı. İngilizceyi de onunla sevdim ben. İlkokul öğretmenimi Facebook'ta buldum ama o ingilizce öğretmenimi bulamadım. Ulaşabilmenin yollarını hala arıyorum... Edebiyat öğretmenim Asım T., Kimya öğretmenim İ.K., Biyoloji Nebahat E. ve diğerleri Nurullah Y., Süleyman K., Mustafa D., Yusuf Y., Ümmühan Ş. ... İyi ki girdiniz hayatıma. Hiçbirinizin hakkını ödeyebileceğimi sanmıyorum. Ayy şimdi de lise yıllarımı hatırladım :( Offf off, ben bitireyim en iyisi bu postu, yoksa kötü olacak :(

21 Aralık 2009 Pazartesi

CİCİİİİ(M) :)



İş hayatım stresli. Bütün gün hesap-kitap, çek-senet... Masa başı yani beden yorgunluğu olmuyor ama beyin yorgunluğu had safhada! Akşama kadar kafam balon gibi oluyor. Akşam işten çıktıktan sonra hiç birşey düşünmek istemiyorum. Yemekmiş, temizlikmiş, faturalarmış bilmem ne, amaaaannn salla gitsin. Boş boş oturmak, salak salak TV programları seyredip kafamı boşaltmak istiyorum. Kitap okumayı çok sevmeme rağmen bu beyin yorgunluğundan dolayı duru anlatımlı romanlar haricinde kitaplara bile tahammül edemiyorum artık. Çizgi film falan seyretmek istiyorum. En çok da Sünger Bob ve Heidi'yi seyretmek güzel:)

Stres atabilmek için zaman zaman değişik şeylere merak sarıyorum. Geçen yıl kurdela nakışına heveslendim. Rengarenk kurdelalar, renk renk ipler, desenler, şablonlar, goblenler... Güzel birkaç şey işledikten sonra bıraktım onu da kenara. Bu ara yine canım sıkılınca kendime uğraş aramaya başladım. Sümeyye'nin blogunda şu güzelliği görünce "Heh, örgü öreyim!" dedim. Cumartesi günü Eminönünde yumakların arasında kendimi kaybediyorken ne olduysa oldu vazgeçtim. Kadıköy'e kurdela aldığım yere gittim. Hazır masa örtüleri var, bazı yerleri etamin olan. Onlardan aldım bir tane. Bir de desen kitabı ve ordan seçtiğim bir desenin iplerini aldım. Hevesle başladım yapmaya ama bakalım ne zaman bitecek yada ne zaman sıkılıp bir kenara atıcam :) Amaaan çeyiz mi hazırlıyorum sanki, dursun işte yavaş yavaş işlerim :)
Bu arada, güzel fotoğraf çekebilmeyi de öğrenmek istiyorum. Bloga foto koyabilmek adına yavaş yavaş ilerleticem galiba bu işi ben. Kursa da kayıt oldum galiba :) Galiba dememin sebebi, kursun ilk günü geldiğinde gitmeme ihtimalimin yüksek oluşundandır :P
Ben etaminimin başına geçiyorum, fena halde işleyesim varken :) hadi tutmayın beni anacım :)

Not: İlk foto benden, ikinci foto netten :)

Ehem.. Şeyyy.. Kem ve Küm...



Sevgili blogum ve blog okuyucularım. İyisinizdir inşallah.
Ben bu postta aslında size tarif verecek, yaptıklarımın fotosunu falan koyacaktım. Güzelce yaptım kakaolu ve limon aromalı kekimi. He bi de patatesli kek yaptım. Çok güzel oldular. Kekim de süper kabardı maşallah. Ama sonra, eşim ve ben çok aç ve haddinden fazla obur olduğumuz içün ve başka da yemek olmadıgı içüüün kakolu keki de patatesli keki de oturduk yedik bi güzel :P Kusura bakmayın, size verecek bir dilim kek fotosu bile yok, çünkü evde kek yok, hahahaa :))

20 Aralık 2009 Pazar

CUMARTESİ Mİ PAZAR MI ?...



Sevinsem miiii üzülsem mi ben şimdi Pazar günü geldi diye? Hafta boyunca dört gözle bekliyorum bu günün gelmesini. Sonra da Cumartesi gününden başlıyor bunalımım. Cumartesiyi seviyorum,çünkü ertesi gün iş yok:) Pazarı ise hem seviyorum hem sevmiyorum. Çünkü iş yok ama iş var. Ev işi mi yapayım, temizlik mi yapayım, uyuyayım mı, üç-beş günlük yemek mi yapayım, gezeyim mi, akraba ziyareti mi yapayım, ihtiyaçlar için alışverişe mi çıkayım, eşime mi vakit ayırayım, dinleneyim mi? :( Her hafta birini yap diyenler oluyor ama olmaz ki. Bi kere temizlik şart. 6 gün boyunca evi pislik götürüyor. Zira iş günlerinde elimi hiçbirşeye süremeye vakit kalmıyor. Çamaşır yıkamak,ütü yapmak şart. Uyku da şart. Yemek yapıp depolamak şart. Haftaiçi ona da pek vakit olmuyor. Ama hadi onu eleyelim. Bir şekilde idare ediliyor. Sonra,eşim illa ki gezmek istiyor. Eşimin akrabaları "Gelmiyorsunuz" diye sitem ediyor :S Sanki kendileriçok arayıp soruyormuş gibi. Gidince de tek konu "Hadi çocuk yapın!" Sanki siz bakacaksınız. Annemlere zaten hiç gidemiyorum,başka şehirde oldukları için. Anca bayramdaaaan bayramaa. Halbuki 1 saatlik mesafedeler sadece :(
Bunların birrçoğu bir güne sığabilir evet. Bugün öyle yapmaya çalışıyorum. Biraz geç kalktım. Uyku tamam. Sağolsun eşim lütfedip yerleri süpürdü:) Ben de sildim. Temizlik de az buçuk tamam işte :) Daha kahvaltı var sırada. Bir yandan da kek falan yapayım diyorum. Akşama kayınpedere gideyim kekimle beraber:) Akraba ziyareti de tamam olsun,hehe. He bu arada, yemeğe çağırma işi yattı. Nedeni uzun. Boşverin.
Hem çalışıp hem çocuğu olanlar,hem de her şeyi yetiştirenlere hayranım valla. Helal olsun size:) Fırından kokular geliyor, eşime de patatesli börek yaptım söylemesi ayıp:P Ben bunun biraz daha değişiğini yapıyordum. Güzel de oluyordu. Bunun da tadı güzel olsun ama kabarmadı nedense. Belki de benim hatamdır.
Ben gideyim de kahvaltı hazırlayayım, eşim de geldi marketten. Size de mutlu bir pazar günü diliyorum :) Siz de bana dileyin :P

18 Aralık 2009 Cuma

EVREKA! :)



Bazen, farkedemeden bazı şeylere pek bi alışır insan. Bazen de alıştığı şeyin ne oldugunu farkedemez. Mesela bi eksiklik ,huzursuzluk, sıkkınlık hisseder günlerce günlerce... Ama neden olduğunu bir türlü anlayamaz. He ben işte onu bugün buldum:) Ben işimi gerçekten çok seviyorum. Zevk alarak çalışıyorum Allah'a şükür. Ama son 15 gündür bir tuhaflık vardı bende. Tamam yine çalışıyorum,geliyorum gidiyorum ama durup duruken isteksizlik, sıkıntı çöküyordu birden. Bu ara sık doktora gidişimden dolayı adaptasyonum mu bozuldu ki diye düşünüyordum. Sonracıma, aslında benim olmayan ama kendiminkine su dökerek space tuşunun çalışmamasına sebep olduğum için kullanmak zorunda kaldığım bir tuşu eksik klavyeyi, kendi kurumuş klavyemle tekrar değiştirdik. Ve işte o an, yani klavyeme dokunup tuşlarına bastığım annnnnn... :) Aman efenim, bende bir mutluluk bir iş hevesi bir laylaylom başladı ki sormayın gitsin:) Ayyy şu tuşlara bakın yaa,duyamıyorsunuz ama şıkır tıkır sesler geliyor tuşlara bastıkça:) Diğer gıcık klavye böyle değildi! Hem tuşu eksikti hem de takır tukur ses çıkarıyordu, HIHH! Ah canım klavyemm, sen ne güzelmişsin, ben sana ne kadar çok alışmışım:) Yukarıya benim klavyemin aynısının fotoğrafını da koydum. Öylesine, basit, sıradan bir klavyecik işte, ama ben onu çok seviyorum :)
Ne kadar boş bir yazı oldu dimi:P O zaman azıcık doluymuş hissi verdirebilmek adına size birşey sorayım. Tabi okuyan varsa:P Kayınpederimi, görümcemi, kaynımı ve eltimi yemeğe çağıracam da inşallah,bana bir menü oluşturabilir misiniz :) Lüüütfeeenn:) Tükendi menülerim :P Hadi bakiim bekliyorum. Daha çok mu beklerim ki :P

16 Aralık 2009 Çarşamba

....

Bu gece çok korkunç bir rüya gördüm. Ağlayarak uyandım ve epey uzun bir süre kendime gelemedim. Lütfen çıkmasın bu rüya Allah'ım :((
Bu ara çok sulugözüm zaten. Haberlere ağlıyorum, filmlere ağlıyorum, reklamlara bile ağlıyorum yaa:( Bilmem nedendir. Çok da stres altındayım. Onun etkisidir belki. Mutsuz,yorgun,yalnız,kimsesiz hissediyorum kendimi. Eşim bile yetmiyor. O zaten Play Station oynuyor:) Henüz büyümedi, büyüdüğü zaman yeter belki bana.
Hem rüya,hem de yaklaşık bir aydır devam eden gribimin-öksürüğümün-vücut ağrılarımın, iş stresinin, ev stresinin etkisinden olsa gerek gece rüyadan uyanınca iyice boşaldı sinirlerim. Ağla ağla bir hal oldum. Gözlerim küçücük kaldı. Gerçi hala ağlayasım var. Yemyeşil bir yere gitmek istiyorum. Dere şırıltısı falan. Ama hava çok soğuk olmasın,sıcak da olmasın. Bahar olsun. Serin-ılık bir meltem olsun. Hamak olsun. Annem olsun. Bi kedim olsun. Kiraz olsun. Huzur olsun. Mutluluk olsun. Bu son olsun... Hadi son olsun...

15 Aralık 2009 Salı

GICCCIIKK OLUYORUM! ÜFFF!


Dikkat! Bu yazı hakaret içeriklidir,18 yaşından küçükseniz okumayın! Diyecem ama ilkokul yaşındaki çocuklar bile benden daha fazla hakaret kelimesi ve k.üfür biliyordur eminim:P
Bazı şeyleri ben mi çok büyütüyorum acaba,yoksa gerçekten de büyük sorunlar mı bunlar bilmiyorum. Çok sinirliyim,direkt konuya geçeyim.
Dün akşam iş çıkışı yorgun argın, sessizliğe huzura ve dinlenmeye muhtaç bir şekilde otobüse bindim. İstanbul'da yaşayanlar bilir, otobüsler hele de sabah ve akşam iş gidişi/iş çıkışı vakitlerinde tıklım tıklım doludur. Çoğu zaman kapı bile kapanmaz kalabalıktan. Bak şimdi bunu yazınca aklıma başka bir saç baş yolduran konu daha geldi. Kimbilir kaç kez, otobüs böyle kapıdan taşar şekilde dolu oldugu için binememiş ve işe geç kalmışımdır. Ama o otobüs ben binemedikten sonra önümden geçip giderken bilin bakalım ne görüyorum? Aracın arka tarafı bommmboş! Gel de saçını başını yolma! Behey ökküz insan modeli, sen niye kendini direk sanıyorsun da kımıldamıyorsun? Onca insan birbiriyle iç içe geçmiş bir şekilde ön tarafta boğulmak üzere! Sen niye keyif çatıyorsun orada yaa?! Offf.. Neyse,ben devam edeyim,yoksa sonu kötü. Gerçi devamı da aynı :D

Efendim,işte ben iş çıkışı bindim otobüsüme,boş bir yer de bulmuş olmanın sevinciyle çöktüm koltuğa. "Ohhh!" diye dinlenmeye başlamıştım ki arka koltuğa bir çift oturdu,taş çatlasın 17-18'indedirler. Bir dakika geçti geçmedi bir ses duydum. Beynim karıncalanmaya başladı! Hanım kızımız -ki tikky özentisi kendileri- bir sakız çiğniyor kiii,taa öndeki şoför bile duyuyordur şapırtısını! Aman Allahım o nasıl bir şapırdatmadır yaa! Her şapırtıda ağzını bir karış açıyor! Arada da patlatıyor! Dönüp dönüp bakıyorum hanımefendiye, üzerine bile alınmıyor pis bakışlarımı! Çıldırdım! Böyle sakız şapırtısı sesi,en sinir oldugum seslerdendir. Kıza birşey diyemedim, saç-baş yoluşacak halde değildim. Evdeki eşimi aradım, müziği sonuna kadar açıp telefondan dinletmesini söyledim. Müzik dinleye dinleye yola devam ettik.
Sabah da vapurda adamın biri yanıma oturdu. öyle bir esniyor ki, hır hır har hor sesler çıkara çıkara, hohlaya hohlaya! Üff, toplu taşıma araçlarında öksüren, tıksıran, dişini "cıvk cıvk" diye temizleyen kim varsa benim yanıma oturuyor nedense! Görgüsüz insanları sokağa salmamak lazım diye düşünüyorum. Yoksa yakın zamanda ikametgah adresim değişecek, AAAA!!

13 Aralık 2009 Pazar

Ama Ben Kış Mevsimini Çok Seviyordum Yaa :(


Yaz mevsiminden pek hazzetmem. Küresel ısınma bilmem ne derken iyice bunaltıcı oldu zaten yaz ayları. Geçmek bilmeyen aylar... Evde durasın gelmez,dışarı çıkasın gelmez. Pişer de pişersin. Hele o sıcakta çalışmak hiç çekilmez. Fırın,restoran gibi yerlerde çalışanlara da Allah kolaylık versin.
Durum böyleyken,ben işte böyle yazdan nefret edip kışı iple çekerkeeeeen, büyük mü konuştum bilmem ama bu kış bir türlü ısınamadım. Bayram öncesinden beri gripti,boğaz ağrısıydı,öksürüktü,böbreklerdi derken bir türlü iyileşemedim. Doktor doktor geziyorum. Sağolsun işyerim yeterince müsamaha gösteriyor. Gerçi bu beni ezdikçe eziyor,o da ayrı bir konu:S
Bizim evimiz ahşap çatı katı ve yalıtımsız. Üstelik ne sobaya müsait ne de doğalgaza. Bu evdeki ilk kışımızı UFO'yla ısına(maya)rak geçirdik. Geçen kış ise güçlü bir klima aldık ve koskoca kış tişörtlerle geçti. Ama bu kış donuyorum. Klimanın derecesi de fanı da en yüksekte ama hiç ısıtmıyor. Hem de hiç! :( Biz yine emektar UFO'muzu da yakıyoruz ve huzurlarınızda geçen kış onu bi kenara attığımız için kendisinden özür diliyorum.
Eh, akşamlarımız bu soğuk evde dona dona oturarak geçerken adaçayı ve ıhlamur elimden düşmüyor. Yanına -soğukla hiç ilgisi olmayan,benim tamamen kişisel zevkim/bağımlılığım olan- patlamış mısır ve güzel bir film ekliyoruz, bilgisayar da kucağımda, yatma vakti gelene dek fış fış burun çekip hırıl hırıl öksürüyoruz işte:P Hadi ben battaniye altına gideyim:)

12 Aralık 2009 Cumartesi

BAKIIIIIN BEN NE YAPTIIIMMM! :))



Güzel olmuş mu? :) Bence olmuş:P Ah bir de fotoğraf çekmeyi öğrenebilseydim daha güzel olacaktı:( Üç-beş teknik öğrenmem lazım en acilinden. Bir arkadaş öğretecek gibi sanki:) Huu, sayın bayan , öğretir misiniz:)
Öhöm,ben tarife geçeyim efendim,merak edenler için.
Önce malzemeler, dimi? :)

- 1 çay bardağı sıvıyağ
- 3 yemek kaşığı yoğurt
- 1 yumurta akı
- 250 gram ezilmiş peynir
- Yarım demet dereotu
- Tuz
- Kabartma tozu
- Aldığı kadar un

Ve şöyle yaptım:

Sıvıyağı,yumurta akını,yoğurdu,dereotunu bir güzel karıştırdım. Peynirleri ekledim. Sonra un, kabartma tozu ve tuzu ekledim. Tarifte yoktu ama ben bir tutam da karbonat ekledim. Çok da güzel kabardılar. Bu malzemelerle güzel bir hamur çıkıyor ortaya:) Sonra yağladığım tepsiye,bu hamurdan parçacıklar alıp yuvarladım elimde. Ceviz büyüklüğü müdür nedir,o büyüklükte işte:) Aslında mandalina büyüklüğüne de benziyordu. Yaa kafanıza göre yuvarlayın işte:D Bunları tepsiye bir güzel dizdikten sonra yumurta sarısını da sürüverin üstlerine ve önceden ısıtılmış 175 derece fırında pişene kadar pişirin:) Süre falan veremeyeceğim,pişince çıkardım:) Sonra da soğumasını bile beklemeden bir güzel yedik:) Oooh ellerime sağlık,afiyet olsun,yarasın:)

Tarifi de buradan aldım. Mısır ve mısır unu da var tarifte. Ama ben ekledim. Hatta bir sır vereyim,peynir tuzlu diye tuz da eklemedim ama tuzsuz oldular:D

Hadi ben poğaça yemeye gidiyorum. Yorumları beklerim.

Çok Güzel Hareketler Bunlar :)



Evlendiğimden beri blog blog gezip duruyorum. Nasıl başladı bu alışkanlık derseniz, evlendiğimde çok fazla çeşit yemek yapmayı bilmiyor oluşumdan ve bir de henüz iş bulamadığım için evde canımın çok sıkılıyor oluşundan kaynaklandı diyebilirim. Önce Portakal Ağacı 'nı keşfettim ki yukarıdaki fotoğraf da o siteye aittir. Umarım, kaynak belirtildiği sürece böyle alıntılara kızılmıyordur blog aleminde:) Siteyi ilk görüp de tariflerini denemeye başladığım zamanlarda, bu tür blogların bu kadar çok ve biliniyor oluşundan haberdar olmadıgım için herkese tavsiye ediyordum güya ilk benim keşfettiğim siteleri:P Sonra bir baktım ki, meğer en son öğrenen benmişim nerdeyse:P Sonra bu keşfedişlerimin devamı geldi ve blog blog gezen bir seyyah oldum :) Takip etmeye çalıştığım bloglardan bir kısmını yanda görüyorsunuz zaten.



Yukarıdaki fotoğraf da Pelince 'ye ait. En kısa zamanda denemek istediğim için buraya alıntıladım fotoğrafı,umarım görürse kızmaz:) Ne kadar güzel yemekler yapılıyor bloglarda yaa. Tamam ben de üç-beş birşey yapabiliyorum ama bazı bloglardaki tarifler sunumdan yada fotoğraf kalitesinden midir bilmem daha bir güzel görünüyor gözüme. Hele hem çalışıp hem de sürekli misafir ağırlayabilen ve o davet sofralarında harikalar sergileyen blogculara/bayanlara daha da hayranım:) Bugün işten izinli olmamı fırsat bilip sabahtan beri sayısız blog gezdim. Beğendiğim birkaç tarif için listeler oluşturdum. Bazılarının ufak tefek hazırlıklarına başladım:) Eşime defalarca SMS yolladım,tarifler için gerekli malzemelerin listesi olarak:) Demin aradı," Ne bunlar yaa,amma çok şey istemişsin!" dedi ama bugün bende bir heves var ki sormayın:) Tabi akşam olunca bi' çorba bi' makarnaya kalmış olmak da var işin ucunda,hehe :) Bu ara, ocaktaki yemeği unutup da yaktığım vakaların sayısı çoğaldı gibi sanki:D
Böyle yazdım diye beceriksiz sanmayın beni :) Yaptığım yemeği gayet güzel yaparım:) İşe girmeden önce değişik değişik tarifler denerdim,şimdi vakitsizlikten pek birşey yapamıyorum. Yoksa benim elim de iyidir yani:) Bakarsınız yakında ben de yemek blogu olurum:) E o zaman kalkayım da mutfağa doğru gideyim,görelim ne harikalar çıkacak elimden:)
(Bu gaz beni nereye kadar götürmeye yeter bilmem:)) "



Son fotoğraf da dünya iyisi,hamarat arkadaşım ümmühan 'a ait.

Hahaha,bilin bakalım noldu:) Benim gaz çabuk bitti:) Az önce telefon çaldı,kalktım yerimden. Burnuma misss gibi tarhana kokuları geldi. Canım çekti. Zaten hastayım,"ne güzel koktu." diye geçirdim içinden. Veeee sonra farkettim ki,ısıtmak için epey bir süre önce ocağa koyduğum ve unuttuğum tarhana çorbasından geliyor kokuuuu:) Yok yok,benden yemek blogcusu falan olmaaaz:)

10 Aralık 2009 Perşembe

Masumcuklar...


Tanıyan bilir,bebekleri çok severim. Kendimin de bir bebek sahibi olma ihtimali beni ne kadar korkutuyor olsa da,bir bebek görünce ağlatana kadar sıkıp mıncıklamaktan da geri duramıyorum maalesef:) Sorumluluk almak zor geliyor. Bir bebeciği hırpalayarak sevdikten sonra ağlatınca annesine geri vermek daha kolay tabi:) Eşimin dediği gibi kiralık bebekler olsa,ağladıklarında yada yoruldugumuzda iade etsek güzel mi olurdu ki acaba gerçekten:)Çalışan bayanlar yada keyfine/rahatına düşkün bizim gibi karı-kocalar için harika olur ha? :)
Herşey bir yana; evet güzeller,masumlar,melekler,eğlenceliler ama karakterinin ve dolayısıyla da hayatının şekillenmesinin %90 oranında bizlere yani anne babalara düşüyor olması tedirgin ediyor insanı. Yeterince ilgilenebilecek miyim,sevgimi hissettirebilecek miyim,iyi örnek olabilecek miyim,miyim/z miyim/z miyim/z... Süreeer gideerr... Öyle garip şeyleri merak ediyor ve soruyorlar ki, tabiri caizse apışıp kalıyoruz. Cevap vermeye en çok zorlanılan konulardan biri de doğum meselesi sanırım. Merak ediyor minikler nerden ve nasıl geldiklerini. Leyleklerin getirdiğini söyleyen var mıdır hala bilmiyorum ama çocuklar bunu yutacak kadar saf olmuyor artık :) Çizgi filmlerde bile konu açıkça anlatılıyor artık. Çocuğun bu ve benzeri konuları sizden duyması en doğrusu ve güveniliri aslında. Yalan yanlış bilgiler edinmemesi, size güveninin sarsılmaması yada "Benim annem/babam da hiçbirşey bilmiyor." düşüncesine kapılmaması için çocuğumuza ayrıntıya tamamen girmeden ama boş bilgiler de vermeden bu tür şeyleri anlatabilmenin yollarını öğrenmek gerek diye düşünüyorum. İlk adım olarak da yukarıdaki kitaptan başlayabilirsiniz,acizane tavsiye:) Pedagog Ali Çankırılı o kadar güzel anlatmış ki çocuklara bu konuda verilebilecek cevapları. Masal gibi bir kitap. Küçük bir kız çocuğu ve arkadaşları var. Aralarında konuştukları konuları hep annesine danışıyor. Arkadaşlarının arasında her çeşit çocuk var. Yani yanlış bilgi verileni de var,hiç bilgi verilmeyeni de,ayıplananı da,açıkça anlatılanı da... Küçük kızımızın kafası bu yüzden iyice karışıyor ve hergün başka bir soruyla geliyor annesinin karşısına:) Annesi de çok çok güzel bir dille anlatıyor gerçekleri kızına. Birgün çocuğum olursa,bu kitaptan epeyce faydalanacağımı düşünüyorum:) Gerçi davulun sesi uzaktan hoş gelir derler:) Hatta kaba bir tabirle "Bekara karı boşamak kolaydır" da derler saygıdeğer atalarımız:) Siz hangisini derseniz deyin ama bu kitabı mutlaka okuyun -bence-. Pişman olmaz,hatta siz de çevrenize tavsiye edersiniz eminim:)

9 Aralık 2009 Çarşamba

Alışkanlıklar ve Önyargılar...



Kulaktan dolma bilgiler yüzünden bazı şeyleri daha ne oldugunu iyice anlayamadan elimizin tersiyle iteriz surat buruşturarak. Yada bazı şeyleri de bize zarar verse bile yada faydası olmasa bile yapmaya devam ederiz. Karakterimi düzeltmeye çalışma çabalarımdan biri de objektiflik. Biri bana birşey mi dedi,ilk tepkimi önce kendime saklamaya çalışıyorum. He tabi her zaman başaramıyorum bunu. E ne de olsa insanım canıııım,hemencik mükkemmel olmamı beklemeyin benden:)Şimdi ben niye yazdım bunları? Özür dilemek için. Kimden? Sünger Bob ve Harry Potter'dan ve sevenlerinden :D Sebebi? Efenim,yıllar önce Harry Potter beyefendinin popülerliğinin yeni yayılmaya başladığı günlerde ben kendisine bir tepki gösteriyordum ki sormayın gitsin. Gerçi sormadınız ama anlatıcam işte:) Harry Potter'ı okuyanları da seyredenleri de fena kınardım. "Yahu bizim yaşayışımızla,inanışlarımızla ilgisi olmayan,beyin yıkayan şu filmi/kitabı neden seyreder/okursunuz,tepkinizi gösterin!" diye yırtınırdm tabiri caizse:) Ama bilin bakalım n'oldu? Tahmin ettiniz dimi? Bekarlık günlerimdeki kitapsızlık ve boş cüzdanlık derdiyle muzdarip oldugum günlerden birinde, bir tanıdığımızın verdiği Harry Potter kitabını gönülsüzce kabul edişimle başladı herşey:) Tamam dayanamayacam söyleyecem,ben bir Harry Potter delisi oldum,ühüüüü:)) Bilen bilir,kocaman kocamandır kitapları. Ben o kitaplardan dördünü beş günde bitirdim,o derece müdavimi oldum yani! Ve son kitabını da bitirmek istemeye istemeye bitirdim:( Şu Rowling'i bulup da serinin devamını yazmaya ikna edebilecek birini tanıyan varsa benimle iletişime geçsin lütfen:)

Aaaa bir de Sünger Bob zat-ı şahaneleri konusu var günah çıkarmam gereken:) Sesini duymaya bile tahammül edemediğim,gıcık oldugum bu süngere aşık oldum ben yaa:) Sünger Bob'u ekranda gördüğümde çocuklar gibi seviniyorum artık:)Bölümlerini seyredebileceğim bir site biliyor musunuz acaba? :)

Yaaa işte sen misin beğenmeyen,eleştiren,kınayan? Böyle silkelerler işte insanıııı :) Artık hayat felsefem şu: Gel gel,ne olursa ol yine gel:) Hepinizi seviyorum:)

Hayat Akışı


Evlendikten sonra İstanbul'da devam eden yaşamım işe gidip gelmelerden ibaret nerdeyse artık. Yapmayı sevdiğim birçok şeyi yapamamak bile yoruyor insanı. Gelmeden önce delisi olduğum İstanbul,katlanılamazlıklarıyla iyice deli ediyor beni. Ama yine de güzel dimi,yukarıdaki fotoğrafa bakarsak:)
İlk başlarda vapurla yolculuktan çok korkardım. Her an batıverecekmiş gibi diken üstünde otururdum. Gerçi o ihtimal hep var ama beni eskisi kadar korkutmuyor sanırım. Yada vapurun zevki korkusunu geçti:) Şimdi iskeleye gidip de o kocaman vapurların süzüle süzüle,kraliçe gibi gururlu bir şekilde gelişini gördükçe tüylerim diken diken oluyor. Bir vapuru birkaç gün görmesem hemen görevlilere soruyorum nerede oldugunu. Bazen deli gözüyle bakıyorlar. Hatta şüphelendikleri oluyor bendenine yapacaksam artık! Ama merak ediyorum naapiim:) Mesela Emin Kul vapuru şuan bakımda,1-2 aydan önce de gelmez. En sevdiğim üç vapurdan biriydi. Diğer ikisinden "Aykut Barka"yı da birkaç gündür görmüyorum,merakım had safhada. Yarın sorarım artık nerde diye:)
Birkaç kez lodos varken o kadar çok korktum ki kaptan köşküne çıktım. Çok korktuğumu ve orada seyahat edip edemeyeceğimi sordum. Vapurun o kısmı ayrı bir büyülü mekan zaten! Dümenler,radar cihazı,telsizler... Bayıldım! Gemiler hakkında birsürü de bilgi verdiler bana:) Şimdiki merak konum vapurun alt kısımları. Ama oraya yolcu almıyorlar maalesef:(
Nerden nereye geldim,ne anlatacaktım unuttum:) Neyse,daha uzun günler var,yazacak şeylere ihtiyacım olacak nasıl olsa:) Elbet hatırlarım ne yazacak oldugumu:) Şimdi ev işleri vakti,çalışan kadının ikinci çilesi:P

Hadi bakalım:)


Hadi bakalım,ben de girdim bu blog dünyasına:) Neymiş ne değilmiş,iyi miymiş kötü müymüş,kolay mıymış zor muymuş göreceğiz:) Sıkılır kaçarsam kızmayın:) Sıkılmaz da yazmaya devam edersem de okumayı ihmal etmeyin:) Bol gülücük az gözyaşı,bol faydası sıfır zararı olur inşallah.


Blogun konusu belirsiz :) Yada belirsiz demeyelim de,ondan bundan şundan,oradan burada şuradan bir sürü şey olacak sanırım. Başlayalım bakalım,bismillah... :)